Korkak. Korkmaktan bile korktum, cesareti tanıyamadan. Korkmaktan korkmanın da korkaklık sayıldığını anlamadan. Bazı şeyler birbirine arap saçı misali karışmış aynen böyle. Bakmayın bana hiç bu soruları ilk soran ben olamam. Bu karmaşıklığı yaratan ilk ben sayılamam. Kafamın içi böyle benim, tanımlarım hep birbirine girişik. Sorunum bile sorunumda saklı çünkü. İnanır mısınız aynen böyle geziyorum gün içinde. Siz ise sadece birkaç satırıma eşlik edebiliyorsunuz. Gönül isterdi ki hepsine eşlik edebileseniz ama birkaç satır bile tekrar okuyunca fazla karmaşık geliyor benim bile gözüme.
Oda arkadaşımdan da teyit aldığıma göre Oğuz Atay gibi bilinç akışı şeklinde ilerliyor yazılarım. O an aklıma ne gelirse ya da yüreğim ne kadar izin verirse söylemek istediklerime. Cesaret ister çünkü her istediğini söylemek, bağırmak, haykırmak. Söylemek istediğim her zerremde bir metafor vardır aslında benim. Sanırım olmaktan en çok korktuğum şeyin, korkaklığım yüzünden bu halim. Çünkü başkalarına çok fazla söylerken buldum kendimi. Başkalarına haykırırken sen neredeydin diye baktım ve aynı yerde durduğumu gördüm. Haykırdığım her insanla aynı yerdeydim aslında. Ama benim farkım şuydu: bağırırken saklıyordum kendimi. İnsanlar da inanıyordu ne garip! Demek ki inandırmışım, inandırırken inanmışım. Ve şimdi oluşturduğum bu yalan cesarete sizinle beraber bakıyoruz. Onu beraber inceliyoruz. Siz nasıl tanımlarsınız bilmem ama ben tebrik ediyorum. Yalan bile olsa mükemmel olmuş ve gerçeğe dönüştürmüşüm. Umarım gerçeğim de yalana dönüşmez.
Ben yeri gelince cesaret eden, yeri gelince de korkaklık eden biriyim artık. İki duygumu da aynı bünyede taşıyabilirim. Yeri gelince her şeyi oturtabilirim. 'Savun ya da kaç'ta her zaman savunamam. Kaçmalıyım belki de. Her zaman gardım dik duramaz, kondisyonum bu kadar benim.
Şunu da ekliyorum buraya: bir gün olur da gardım; cesarete yenik bir korkuya denk gelirse yazacağım buraya, cesarete yenildi ama bana yenilmedi diye.